29 Eylül 2012 Cumartesi

Obama Neden İnsan Yüzü Olan Bush'tan Daha Fazlasıdır?

Barack Obama seçimleri nasıl yeniden kazandı? Filozof Jean-Claude Milner, son olarak “dengeleyen sınıf” kavramını önermişti: eski yönetici sınıf yerine, sosyal, ekonomik ve siyasal düzenin istikrar ve devamlılığına destek olan herkes – değişiklik isteseler bile, gerçekte pek de bir şeyin değişmemesini amaçlayan bir sınıf. Bugünün gelişmiş ülkelerinde seçim başarısının anahtarı, bu istikrarlı sınıfın dostluğunun kazanılması olmuştur. Radikal bir dönüştürücü olmaktan uzak bir şekilde, Obama bu sınıfın dostluğunu kazandı, bu yüzden de yeniden seçildi. Obama’ya oy verenlerin büyük çoğunluğu, Cumhuriyetçi pazar ve köktendinciler tarafından savunulan radikal değişikliklerden memnuniyet duymayanlardı.
Fakat uzun vadede bu yeterli mi? Britanyalı büyük muhafazakâr TS Eliot, Notes Towards a Definition of Culture’da (Kültürün Tanımlanmasına Dair Notlar), bazen tek seçeneğin sapkınlık ve inançsızlık arasında olduğunu ve bir dini hayatta tutmanın onun cesedinden mezhepçi bir kopuş yapmak olduğunu belirtir. Buna benzer bir şey, Batı toplumlarındaki zayıflatıcı krizden kurtulmak için gereklidir --Obama açıkça bunun hakkını verememiştir. Obama’nın başkanlığından ötürü hayal kırıklığına uğramış birçok kişi tam olarak oldukça popülerleştirilen "umut" kavramının temelinin, sistemin mütevazı değişikliklerle korunabileceği düşüncesini kanıtladığını belirtti.
Peki Obama'yı gözden çıkarmalı mıyız? Obama, insan yüzü olan Bush'tan daha fazlası mı? Bu kötümser görüşün ötesinde bulunan noktada bazı işaretler var. Sağlık reformları her ne kadar birçok taviz sonrası neredeyse hiç olma noktasında olsa da, büyük önem taşıyan bir tartışma başlattı. Politika sanatının bir özelliği, iyice gerçekçi, uygulanabilir ve meşru iken, egemen ideolojinin temelini sarsan isteklerde ısrarcı olabilmektir. Sağlık reformları da bu yönde atılmış bir adım -- yoksa Cumhuriyetçiler arasında tetikledikleri panik ve öfke başka nasıl açıklanabilir ki? Böylece Amerika'nın ideolojik yapısının özündeki sinire dokunmuş oldular: seçim özgürlüğüne.
Obama’nın sağlık reformları, etkin biçimde hastalıklarının karşılanması konusunda endişe eden nüfusun büyük bir kısmını şüpheli "özgürlük”ten kurtardı. Temel sağlık hizmetine kesin gözüyle bakabilmek, su veya elektriğe tedarikçi endişesi olmaksızın bel bağlamak gibi buna da bel bağlamak, diğer şeylere hayatlarını adamak için insanların daha fazla zaman ve enerji kazanması anlamına geliyor. Bundan alınacak ders, seçim özgürlüğü ancak karmaşık hukuksal, eğitimsel, etik, ekonomik ve diğer koşullar örgüsünün görünmez şekilde özgürlüğümüzü yerine getirmeye yardım ettiği zaman işe yarar. Bu yüzden, seçim ideolojisine karşı olan Norveç gibi ülkelerin model olarak alınması gerekir: Tüm ana maddelerde temel bir toplumsal anlaşma ve büyük sosyal projelere saygı olmasına rağmen, bu maddeler bir dayanışma ruhu içinde yasalaştırılmıştır. Bu, sosyal verimlilik ve dinamizm, toplumun durağan olması gerektiği sonucuna varan ortak akıl ile çelişmektedir.
Avrupa'da bir binanın zemin katı sıfır olarak kabul edilir, bu yüzden üst kat birinci kattır, ABD'de ise, birinci kat sokak seviyesindekidir. Bu önemsiz görünen fark derin bir ideolojik boşluğu gösterir: Avrupalılar saymaya başlamadan önce -kararlar almadan veya seçimler yapmadan önce- bir temel geleneğin, sıfır seviyesinin her zaman verildiğini ve böylece sayılamayacağını bilirler. ABD, elle tutulur tarihsel geleneklerin olmadığı bir toprak, ise doğrudan ve kendiliğinden gelen bir özgürlük ile başlanabileceğini düşünür –böylece geçmiş yok sayılır. ABD'nin dikkate almayı öğrenmek zorunda olduğu şey aslında "seçim özgürlüğü"nün temelidir.
Obama partiler üstü çözümler bulmak için halkı bir araya getirmek yerine Amerikan halkını bölmekle suçlanıyor, ama ya bu onun hakkında iyi bir özellik ise? Kriz durumlarında, eski parametreler dâhilinde sürüklenmek isteyenlerle bu gerekli değişimin farkında olanlar arasında bir bölünme acilen gereklidir. Böyle bir bölünme fırsatçı bir ödün değil, gerçek bir birlik için tek yoldur. Margaret Thatcher, en büyük başarısının ne olduğu sorulduğunda hemen şu cevabı vermişti: "Yeni İşçi Partisi". Ve Thatcher haklıydı: Onun zaferi, siyasal düşmanlarına bile kendi ekonomi politikalarını benimsetti. Düşmanlara karşı gerçek başarı, sizin dilinizi kullanmaya ve düşüncelerinizin tüm alanın temelini oluşturmasıyla başlar Bugün, neoliberal egemenlik açıkça çığırından çıkıyorken, tek çözüm Thtatcher'ın hareketinin tersini tekrarlamaktır.
Yurodivy, deli gibi davranan kutsal aptalın Rus Ortodoks versiyonudur, böylece kendisi güce sahip olanlar için çok tehlikeli bir mesaj gönderebilir; eğer bu doğrudan belirtilmiş ise, vahşi bir reaksiyona sebep olur. Donald Trump'ın seçim sonrası attığı tweetler kulağa kutsal bir aptalın ipe sapa gelmez saçmalıkları gibi gelmiyor mu? "Aslanlar gibi mücadele edelim ve bu büyük ve iğrenç adaletsizliği durduralım! Bu seçim tam bir dolandırıcılık ve gülünç. Biz bir demokrasi değiliz! Bunun olmasına izin veremeyiz. Washington'a yürümeli ve bu gülünçlüğü durdurmalıyız. Bu ülkede devrim yapmalıyız!"
Trump’ın hiçbir şekilde bir radikal solcu olmasına imkân olmamasına rağmen, attığı tweetlerde "burjuva resmi demokrasisi" hakkında genellikle radikal sola atfedilen şüpheyi gözlemlemek kolaydır: Yüzeysel özgürlükler, medya kontrolü ve manipülasyonu yoluyla iradelerini uygulayan seçkinlerin gücünü maskelemektedir. Burada bir gerçek vardır--demokrasimiz etkin bir şekilde yeniden icat edilmelidir. Bu hedefe yaklaştıracak her açıklık sonuna kadar kullanılmalıdır, Obama'nın ilk döneminde ufak ışıklar saçan küçük çatlaklar bile. Bizim görevimiz bu çatlakları genişletmek için sürekli baskıya devam etmektir.
Çeviren: Can Semercioğlu @cansemercioglu ve Ceyda Erten
Kaynak: EGS

0 yorum:

Yorum Gönder

Paylaş

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More